11 Ekim 2014 Cumartesi

Meraklısına Amsterdam İlk Günler:



12 Eylul 2014..  Bir sabah bir baktık , başka bir sehirde uyanmışız .
O sehri tanımaya çalıştık ,  bahsettikleri ‘yabancı’ halimiz ile mücadelemiz basladı.
Biraz biz adapte olacağız, biraz kendimizi kabul ettirmeye çalışacağız. Buradaki diğer yabancı aileler gibi biz de bazen karanlık kış gününde kaybolacağız , bazen de medeniyetin getirdiği rahatlıkla mutlu olacağız.
Amsterdam taşınmak için en kolay Avrupa sehirlerinden . Cunku hersey  kompakt.
Sehrin bir ucundan diğerine gitmek 20 hadi bilemediniz 30 dakika.  Her yer birbirine benzer konfora sahip.  

Gelelim kendi maceralarımıza:

EV TESLİM
Tasındıgımız gun kiralık evimizi almaya 45 dakika geciktik ( Bugünün adı: First inspection ve bu işlem sonunda emlakçı tarafından size bir inspection report veriliyor) . Ev sahibimiz acısından hic hos olmadı tabi , biz gelince cıktı !!  Bilgilerimizi yazılı olarak Welcome letter dan aldık. (Burada kiracıya bir welcome letter yapılmak zorunda , yazılı olarak her bilgiyi vermelisiniz.)
Evde bir durum olduğunda da (ki bizim sıcak suyumuz bozuldu.) Dunya’nın obur ucunda olsalar bile ev sahibiniz gelip herseyi düzeltmek ile yukumlu.

OKUL
İlk işimiz Alp ‘in okuluna gitmek oldu. Alp, bir Montessori okuluna başladı.  Okul konusunda bir cok iniş çıkış yasasak da sonunda bana ofisim tarafından hazır edilen bu okula evimizin dibinde olduğu için gitmesine karar kıldık. Alp 5 yasında . Eski okulunda arkadaşları ve öğretmenleri ile sevgi dolu bir hayatı vardı vardı . İlk hafta dusundugumuzden zor gitti.
Ustelik ilk veli görüşmesinde bir iki Turk ve hipi Hollandalı dışında kimse bizimle ilgilenmedi. Ben korktum .
Aklımda korkunç Hollanda ırkçılığı kat kat buyudu. Ama yılmadık . 19 Eylul’de Alp’i koroya aldılar , bilmese bile ‘engage’ olmasını istedikleri için.

Sonrasında biz de aile katkısı yapmaya başladık, zaten okulda dersin bir parçası olmamızı sağlayan bu aktivitelere seve seve katılıyoruz.  
Üzerine  tam 2 saat Dutch veli toplantısına gittim! Burada buzlarım cozuldu. Okuldaki bir Dutch anne tum toplantıyı bana İngilizceye cevirdi. Okuldan aksam 9 bucukta çıktık , tum ogretmenler teşekkür etti. Alp için oradaydım .
Sonuc olarak destek verdiğimiz dersler, esimin sosyal iletişimi ve benim azmim ve tabi Alpin de bize olan güveni ile okul günlerimiz düzene girdi. Evet Alp halen Hollandaca bilmiyor ama her gun bir kelime ile eve geliyor. Ayrıca okulumuz haftada bir gun  ona ozel bir ders ayarladı.
Ayrıca montessori eğitim sistemini de cok beğendik. Ogrenciler oturup yazı ve matematik derslerine başlamıyor. Cisimleri kavrama , bazı hobilere kendini yakın hissetme , tartışma ortamlarında duzgun fikir belirtme gibi daha farklı konularda yetkinliklerini geliştiriyorlar. Basta bizi korkutan bu sistem sonradan cok cok hoşumuza gitti.

Okulda Crea adı verilen yaratıcılık günleri var. Kağıtlar, boyalar, kumaş parçaları  ile farklı konular çalışılıyor. Alp’in cok dikkatini cekti.  Uzun zamandır cocugumu bu kadar yaratma hevesli görmemiştim J


COCUK AKTİVİTELERİ :
Öncelikle bir ailenin adını yazmadan olmaz. Mete , Yasemin ve tabiki de Bartu.
Buraya geldiğimizde bir ortak arkadaşımızın (genel mudurum J) önerisi ile arayıp oncelikle sadece bir iki sey danışırım dediğim bu arkadaşlarımız,  resmen elimizden tuttu.  Bartu ile Alp de güzel anlaştı. Böylece kendimiz gibi bir cok Turk aile , ve çocukları ile tanıştık.  Hem anne baba olarak bizim için hem de Alp için geçiş surecimiz cok daha kolay oldu.
Hollanda bir çocuk yetiştirme cenneti . Bir cok aktivite var.  Öncelikle hemen Selim bey’in korosuna yazıldık.  Haftasonları bir gun 1,5 saat Türk çocuklardan oluşan bu koroda Alp,  Bartu, Piraye , Efe, Muratcan, Batuhan… Selim Bey’in öğretmenliğinde hem Turkce hem İngilizce hem de Hollandaca sarkılar söylüyorlar. Bu sayede Turk kulturumuz ve arkadaşlık bağlarımızdan da Alp’i kopartmamış oluyoruz. Her ne kadar adapte olmaya hevesli olsak da sonuçta bazen turk turke olmak sanki Hollanda da tatil almak gibi J

Hollanda’da her çocuk yüzmek zorunda.  Öncelikle seviyesine gore bir level’dan başlıyor ve sertifikası olana kadar ders almak zorunda .Sehirde bir cok havuz var. Bunun için de yakınımızda oturan yine bir ortak arkadaşımız sayesinde tanıştığımız Hayat’ın ikiz kızları ile aynı havuza yazıldık.
Bir diğer hobimiz after school olacak .  Okulların içinde çalışan anne babalar için okul sonrasında 3-5,5 saatleri arasında klüpler var. Bizim okulumuzda DONS var. Drama  ve Spor yapıyorlar.
Bir başka sevilen erkek çocuk aktivitesi ise futbol . Bu konuya daha el atamadıkJ
Burada bakıcı olmadığı uzere bu aktiviteler ile cocugumuzu mutlu edip , İstanbul trafik derdinden kurtardığımız enerjimizi evimize bakmak ve ailemizle güzelleştirmek ile geçiriyoruz.

MUTFAK :
Her Türk gibi biz de bir Kuzey ülkesine taşınınca ne yiyeceğiz demiştik. Ama Amsterdam bu konuda en sıkıntısız noktalardan .
Biz Pijp’ta yaşadığımız için buranın meşhur Turk marketi Genco’dan diğer marketlerde bulamadığımız bulgur,beyaz peynir, siyah zeytin, mercimek gibi bize ozel seyleri alabiliyoruz. Ayrıca Et konusunda Genco cok başarılı.
Amsterdam’da marketleşme cok iyi. Kucuk ev eşyası ve depolama gereçleri , utu tahtası vs için Blokker, buyuk market alışverişi için Dirk ve her zaman uğramak için ise Albert Hein vazgeçilmez. Ben tavsiye üzerine temizlik malzemeleri için bir kez Lidl’a da gittim.
Sutte Half volle (yarım yağlı) , yoğurtta ise (Campina Boer en land Halfvolle) bizim agız tadımıza cok iyi geldi.
Bunu dışında Albert Cuyp’ta her Cumartesi sabahı gidiyorum. Ozellikle deniz urunleri için cok cok güzel .




Amsterdam da beyaz et cok başarılı, tekrar tavuk yemeğe başladım J J Peynir’e değinmiyorum bile, sayfalarca yazmam lazım
Hollanda da cok sevdiğim bir sey var. Sizi başka birsey ile ilgilenmeden dikkatle dinliyorlar.  Pazar da bile herkes tek tek alışveriş yapıyor.
Hollanda’da  bitterball’u sevdim !Bira yanında cok güzel gidiyor:=)
Kısacası en sorunsuz konumuz mutfak alışverişi oldu , bir o kadar da keyifli. Hersey sırayla oluyor.

TASIT:

Bisiklet:  Halen kocam ikinci el bisiklet almayı kabul etmese de burada en ucuz bisikleti , en pahalı bir kilit, ve bir de tekerlek kilidi ile kapatıyorsunuz.  Bisiklet = taşıt . Tüm sehri onunda yağmur çamur demeden gezebiliyorsunuz.
OV Chipcard: Alınması gereken ikinci önemli araç . Bu karta para yükleyip  tram, tren ve otobüse binebiliyorsunuz. Toplu tasıma cok başarılı.
Greenwheels : Arabamız yok diye uzak yerlere gidemiyor değiliz. Sehrin farklı noktalarından araba kiralayıp bırakabiliyoruz.  (www.greenwheels.com)

GEZMEK:

Sansımıza ilk günlerimiz hava cok güzeldi. Biz Yasemin ve Mete’nin elimizde tutması sayesinde hızlı olaya girdik. İlk haftasonumuzdan Scheveningen'e gittik. Burası Den Haag’ın da ilersinde bir sahil , muhteşem balıkçılardan bahsediyoruz. Bartu ve Alp butun gun kumların içinde oynadılar ve uçurtma uçurdular.


İkinci haftasonun da ise Lelystad ‘a gittik. Aslında amacımız bot yarışını görmekti, ama gemileri görebildik ancak J  Lelystad’da buyuk bir acık hava alışveriş merkezi soz konusu. Bir cok outlet mağaza var. Cocuklar için de bir cok alan kurulmuştu , yine tum enerjilerini orada yitirip pestil gibi eve döndüler.






Bu arada , Pijp yani evimizin bulunduğu yer de kafeleri, Sarphati park ve butik mağazaların olduğu caddesi ile ayrı bir güzel.  Bir bira içmeye çıkıp bisikletlerimiz ile 5 dakikada gidebiliyoruz.

Sonraki hafta  Turkiye’den misafirler gelmeye başladı.  


Hava güzel olunca kendimizi parklara attık,  Museimplein, Sarphati park ve Westerpark ayıramıyorum hepsi cok güzel. Cocuk oyun alanları , cimler  muhteşem.  Tek yapmanız gereken bir sırt çantası içinde piknik matı, bira, meyve,  Alp için sut, su, ve top tabiki de J